Ekim 2001
Ana Sayfa > Tasavvuf > Doğadan > Makaleler > Mizah >Tarih


EMANETLER
Muzaffer Taşyürek

Uzunca bir süredir Osmanlı hanedanını hakir görmek moda. Osmanlı hanedanı tarihin tam döndüğü noktada, belki devrin maslahatları icabı altıyüz yıl yaşadıkları topraklardan gönderildiler. Yeni bir siyasi yapının teşekkülü esnasında bu durumun gerekçeleri bulunabilir. Fakat vazifelerini icra edip tarih sahnesinden çekilmiş bu hanedanı hakir görmenin, yermenin ne gibi haklı sebepleri olabilir?

Şüphe yok, her yönetici sınıfının olduğu gibi Osmanoğulları’nın da önemli hataları vardır. Ama öncülük ettikleri hizmetlere, siyasi, sosyal ve askerî başarılara bakıldığında, onları rahmetle yad etmenin bir vazife olduğu anlaşılır.


Bu yazımızda, Osmanlı hükümdarlarını Fatihalarla anmamız gereken işlerinden sadece birine değinmek istiyoruz: Mukaddes Emanetler konusu.

Aldıkları terbiye gereği, Osmanlı padişahları, mukaddes beldeler ve emanetlere karşı derin bir hürmet ve saygı besliyorlardı Kendilerine Hakimü’l-Haremeyn diye hitap edenleri susturup, “hayır, biz Hadimü’l-Haremeyn'iz yani Kudüs ve Kâbe’nin hakimi değil, hizmetçisiyiz!” demişler ve öyle kalmışlardı.

Onlar Peygamber beldesinin muhafızı ve hizmetkârı oldular. Mekke, Medine ve diğer tüm beldelerdeki İslâm büyüklerinin, Allah dostlarının kabirlerini, yaşadıkları mekânları imar ettiler. Onların hatıralarını yaşatarak günümüze, bizlere ulaşmasını sağladılar.

Eğer Peygamber beldesi ve kutsal mekânlar bid’at ehli zihniyetin elinde kalsaydı, tarih bu emanetlerin çöl kumlan arasında yok olup gitmesine şahit olacaktı.

Dile kolay, onlar tam dörtyüz yıl kutsal mekânlara muhafızlık yapmış, Hac yollarını güvenlik altında tutmuş, hizmetler için vakıflar tahsis etmiş, Evlad-ı Rasul’e saygıda kusur etmemişlerdi.

İşte bu hassasiyetin hâlâ gözler önünde duran tezahürleri vardır. Mesela Hz. Peygamber A.S.’ın kabr-i şerifi üzerindeki yeşil kubbe (Kubbetu’l-Hadra) II. Mahmud tarafından yaptırılmış, II. Abdülhamid Han tarafından da üzerine 24 ayar som altından bir alem diktirilmiştir.

Yine, İslâm tarihinde büyük önemi bulunan mescidlerden İki Kıbleli Mescid, Yavuz Sultan Selim tarafından; Kuba Mescidi ise II. Mahmud tarafından yeniden restore edilmişti.

Hz. Peygamber A.S.’ın ve Ashab-ı Güzin’in hatırasını aziz tutan Osmanoğulları, Uhud Şehitliği’ni ve Hz. Hamza R.A.'ın kabrini cami, aşevi ve dinlenme yerleri ile ihya etmiş, sevgili Peygamberimiz’in annesi ve babasının mezarlarını türbe haline getirmişlerdi. Ne yazık ki, bu emanetlerin bir çoğu, sonradan bu beldelere hakim olan bid’at ehli zihniyet tarafından tahrip edildi.

Osmanlı hükümdarları, taşıdıkları ağır yük ve mesuliyetleri sebebiyle gidemedikleri kutsal mekânların hatıralarını hemen yanı başlarına taşımışlar, her firsatta o mübarek hatıraları edeple ziyaret edip korumuşlardı.

Topkapı Sarayı’nda halen muhafaza edilen o değerli hatıraları kısaca zikredelim:

HIRKA-İ SAADET

Peygamber Efendimiz A.S.’ın “Kaside-i Bürde” şairi Kaab bin Züheyl R.A.’a hediye ettikleri hırkalarıdır. Siyah yünlü kumaştan yapılan hırka geniş kolludur ve bir metre yirmidört santim boyundadır. İçi krem renginde bir kumaşla kaplıdır. Sultan Abdülaziz Han tarafından yaptırılan çift kapaklı altın bir çekmece içerisinde saklanmaktadır. Getirildiği günden itibaren her yıl Ramazan ayının on beşinci günü padişahın katıldığı muhteşem bir törenle ziyarete açılmış ve bu gelenek günümüze kadar devam etmiştir.

DENDÂN-I SAADET

Peygamberimiz Efendimiz A.S.'ın Uhud Gazvesi’nde kırılan dişinin parçasıdır. Sultan Dördüncü Mehmet'in yaptırdığı altın bir kutu içerisinde muhafaza edilmektedir.

NAKŞ-I KADEM-İ ŞERİF

Peygamber Efendimiz A.S.’ın mübarek ayağının izidir. Hırka-i Saadet Dairesi'nde dördü taş, ikisi tuğla nevinden olmak üzere altı Nakş-ı Kadem-i Şerif mevcuttur.

LİHYE-İ SAADET (SAKAL-I ŞERİF)

Hırka-ı Saadet Dairesi’nde pek çok sakal-ı şerif mevcuttur. Elmas, zümrüt ve yakutlarla süslü mahfazalar içerisindedir.

MÜHR-İ SAADET

Bir santim uzunluğunda, ortası kabartma kırmızı akik üzerine kûfî yazı ile Peygamberimiz’in mübarek isimleri kazınmış bir mühürdür.

NÂME-İ SAADET

Peygamberimiz A.S.’ın Mısır hükümdarı Mukavkas’ı İslâm'a davet için gönderdiği kahverengi deri üzerine yazılmış mektuptur. Mektuptaki metin şöyledir:

“Bismillahirrahmanirrahim. Allah'ın kulu ve elçisi Muhammed’den Mısır kralı Mukavkıs'a. Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun.

Seni İslam'ı kabul etmeye davet ediyorum. İslâm'ı kabul et, selamet bulursun. Allah ecrini iki kat verir. Şayet yüz çevirirsen bütün Mısır halkının günahı sana aittir.

‘Ey Ehl-i Kitab! Hepiniz bizimle sizin aranızda müsavi ve adil bir söze gelin. Şöyle ki: Allahtan başkasına tapmayalım. O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım. Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi Rab tanımayalım.

Buna rağmen eğer yine yüz çevirirlerse deyin ki: Şahit olun. Muhakkak biz müslümanlarız.’ (Âl-i İmran/64)”

SANCAK-I ŞERİF

Peygamber A.S. Efendimiz’in en kıymetli emanetlerinden biridir. Asırlarca kullanıldığı için en fazla tahrip olan eşyalardandır. Osmanlı Padişahları sefere başlarken Hırka-ı Saadet dairesinden hareket ederlerdi. Burada Fetih Suresi okunur, bizzat padişah tarafından Sancak-ı Şerif alınarak arzhane bölümüne getirilir, orada Yasin-i Şerif okunarak baş sancaktara teslim edilirdi.Sonra da ordugâha götürülür, ordu tarafından selamlanırdı.

TEYEMMÜM TAŞI

Peygamberimiz A.S.’ın teyemmümde kullandığı, Asurlular dönemine ait bir tuğladır. Üzerinde elliyedi satır çivi yazısı vardır.

KEMAN-İ PEYGAMBERÎ

Yüzonyedi santim uzunluğunda bir yaydır. Altın bir mahfaza içinde korunmaktadır.

NALİN-İ SAADET

Peygamberimiz A.S.’a izafe edilen ve tek olarak bulunan 23 santim boyundaki nalındır. Üzerine daha sonra Ayete’l-Kürsî yazılmıştır.

GASL-İ NEBEVÎ SUYU

Yeşil renkte boş bir şişedir. Peygamberimiz’in vefatında gasl edilirken ayrılan suyunu muhafaza edildiği şişe daha sonra kırılmıştır.

Bunlar dışında Hırka-i Şerif odasında şu nadide emanetler de bulunur:

Hz. Musa A.S.’ın asası, Hz. İbrahim A.S.’ın tenceresi, Hz. Fatıma R.A.’ın seccadesi, Kâbe’nin anahtar ve kilitleri, Hacer-i Esved Mahfazaları, Hz. Osman R.A.'a izafe edilen Kur'an-ı Kerim, Süyuf-i Mübareke (Mübarek Kılıçlar) olarak anılan ve ikisi Peygamberimiz’e ait olmak üzere yirmiiki kılıç. Bunlardan birisi Hz. Davud A.S.’a, üçü de Hz. Ömer R.A.’a aittir. Padişahlar tahta çıktıklarında yapılan kılıç alayı törenlerinde genellikle bu kılıçlardan birisini kuşanmışlardır. Kılıçlardan dördü de Hz. Halid b. Velid R.A.’a aittir.

Topkapı Sarayı, bu mukaddes emanetlerin yanı sıra, 1917’de İngilizlerin Mekke ve Medine'yi ele geçirme teşebbüsleri esnasında "Çöl Aslanı" lakaplı Fahrettin Paşa tarafından İstanbul'a gönderilen Kâbe örtüleri, Kur'an-ı Kerim, Ecza-yı Şerife, Kur'an kapları, hilye-i şerif, tesbihler, rahleler, sancak başları ve daha birçok nadide eşyayı da emanetinde bulundurmaktadır.

Fahrettin Paşa’nın gönderdiği mukaddes emanetlerin İstanbul'a sevki esnasında maalesef bazı üzücü olaylarda yaşanmıştır. 2000 muhafız kontrolünde  kapalı sandıklar içerisinde sevkiyatı yapılan eşyaların bir kısmının yolda, bir kısmının da Şam'da kaybolduğu iddia edilmiştir. Bilhassa Şam'da Cemal Paşa’nın emanet sandıklarını açtırması sonucunda bir kısım eşyalar üzerindeki mücevherlerin sökülmesi, bir kısmının da kaybolması, ittihatçı subayların başka bir gafleti olarak tarihlere geçmiştir.

Mukaddes emanetlerle ilgili ilginç bir olay da Lozan görüşmelerinde yaşanmıştır. İngilizler bu eşyaların geri gönderilmesini istemişler ve bu konuda şiddetli ısrarlarda bulunmuşlardı. Fakat Türk delegasyonu şunları söylemiştir:

“Mukaddes emanetlerin muhafazası ve kullanımı hilafet makamının haklarındandır (halifelik henüz kaldırılmamıştı). Peygamber Efendimiz’in kabri meselesine gelince, bu bahis tamamen müslim ve müminlere ait bahistir. Burada müzakere olunamaz. Bu mukaddes bahis etrafında tek bir iddia dermeyan etmek hakkını kendimde görmüyorum. İslâm alemi bu noktalarda pek ziyade hassastır. Hilafete ait meselelerin ecnebi mahfillerde münakaşa edilmesini hiçbir surette tecviz etmez. Ümid ederim ki, İngiliz murahhası iddiaları kabul edecek ve haklı görecektir."

Netice itibariyle Mukaddes Emanetler hâlâ Türkiye’nin yed-i emininde en güzel şekilde muhafaza edilmektedir.

Burada hatırda tutulması ve üzerinde hassasiyet gösterilmesi çok önemli bir noktanın altını çizmek istiyoruz:

Topkapı sarayı ziyaretlerinde bilhassa Hırka-i Saadet dairesi gezilirken, Peygamberimiz’in hatırası olan, O’nun elinin, bedenin değdiği, O’ndan izler taşıyan bu emanetler karşısında azami ölçüde edepli olmaya özen göstermek bir vazifedir. Ve elbette yüzyıllar boyunca onları büyük bir hürmetle koruyan ve bugüne taşıyan Osmanlı hakanlarını hayır dualarla yad etmek de...

<<<<Ana Sayfaya Dönüş